Sayfalar

10 Ocak 2010 Pazar

SATILIK KÖPEK YAVRULARI

‘’Satılık Köpek Yavruları’’ ilanının altında küçücük bir çocuğun başı gözüktü ve çocuk dükkan sahibine sordu; ‘’Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?’’
Dükkan sahibi ‘’30 dolarla 50 dolar arasında değişiyor fiyatları’’ dedi..

‘’Benim 2 dolar 97 sentim var’’ dedi çocuk..’’Bir bakabilirmiyim yavrulara?’’

Dükkan sahibi gülümsedikten sonra bir ıslık çaldı ve köpek kulubesinden 5 tane yumak halinde yavru çıktı..Yavrulardan biri arkadan geliyordu..Küçük çocuk yürümekte zorluk çeken sakat yavruyu işaret edip sordu:’’Bunun nesi var?’’Dükkan sahibi onun kalça çıkığı olduğunu ve hep sakat kalacağını açıkladı.Küçük çocuk heyecanlanmıştı.’’Ben bu yavruyu satın almak istiyorum.’’
Dükkan sahibi,’’Hayır, o yavruyu satın alman gerekmiyor.Eğer gerçekten istiyorsan,o yavruyu sana bedava veririm.’’

Küçük çocuk birden sinirleniverdi.Dükkan sahibinin gözlerinin içne dik dik bakarak,’’Onu bana vermenizi istemiyorum.O da diğer yavrular kadar değerli ve ben fiyatını tam olarak ödeyeceğim.Aslında size şimdi 2 dolar 37 sent vereceğim ve geri kalan borcumu da her ay 50 sent ödeyerek tamamlayacağım.’’

Dükkan sahibi çocuğu ikna etmeye çalıştı.’’Bu köpeği gerçekten satın almak istediğini sanmıyorum.Bu yavru hiçbir zaman diğer yavrular gibi koşup,zıplayamayacak ve seninle oynayamayacak.’’

Bunun üzerine küçük çocuk eğildi,pantolonunu sıvadı ve büyük bir metal parçasının desteklediği sakat bacağını dükkan sahibine gösterip,tatlı bir sesle,’’Ben de çok iyi koşamıyorum ve bu yavrunun kendisini çok iyi anlayacak bir sahibe gereksinimi var’’dedi…


''CD''

19-20 yaşlarında bir delikanlı amansız bir hastalığa yakalanmış. Doktorlar birkaç ay içinde öleceğini söylemişler. Bu haber üzerine delikanlı kendini hayattan soyutlayıp, amaçsızca dolaşmaya başlamış. Bir gün, kaset, CD, kitap satan bir mağazaya girmiş. Rafların arasında bakınırken, bir kenarda duran tezgahtar kızı görmüş ve ondan çok hoşlanmış. Hatta, orada daha uzun kalmak ve kızla konuşabilmek için bir CD almış.


Aralarındaki muhabbet sadece alışveriş için olsa da, bu, oğlanı çok mutlu etmiş. Ertesi gün tekrar aynı yere gidip bir CD daha almış. Bu vesileyle kızla yine sohbet etmiş. Artık her gün mağazaya uğrayıp, sırf kızla birkaç kelime edebilmek için CD alıp duruyormuş. Derdi müzik değil, kızla konuşmakmış ya, bu yüzden her seferinde kıza, "Ne önerirsiniz?" diye sorup, onun söylediği CD'yi alıyor ama eve gidince bir kenara atıyormuş. Dolayısıyla hiçbirini açmayıp odasında bi yere fırlatmış.


Kızla araları her geçen gün daha iyi olmuş. Ancak konuşmaya cesaret edemediği için, bir kağıda, "Senden çok hoşlandım, lütfen görüşelim" yazmış, altına da adres ve telefonunu eklemiş. Bu küçük notu kızın tezgahının altına gizlice koymuş. Kız maalesef bu yazıyı günler sonra farketmiş ve gördüğünde çok mutlu olmuş. Çünkü o da çocuktan hoşlanıyormuş.

Kızcağız o kadar heyecanlanmış ki, delikanlıyı telefonla aramaktansa , notu da geç gördüğü için yüzyüze görüşmek için evine gitmiş. Kapıyı üzüntülü olduğu her halinden belli olan orta yaşlı bir kadın açmış. Kadın, oğlunu soran bu tatlı kıza ağlayarak sarılmış ve çocuğun birkaç gün önce öldüğünü söylemiş. Dünyası yıkılan kız ağlayarak oradan uzaklaşmış.

Bir süre sonra delikanlının annesi oğlunun eşyalarını toplarken dolabında açılmamış bir sürü CD bulmuş. Bunların ne olduğunu anlayamayıp birini ambalajından çıkarmış. İlkinde gördüğü not üzerine hüngür hüngür ağlamaya başlamış ve hepsini açmış. Her CD'nin içinde, tezgahtar kızın el yazısıyla aynı not varmış: "Senden çok hoşlandım, lütfen görüşelim".

DEĞME BANA EVLAT
Bak oğul! Tam bu mevsimlerdi ,”başakların ermeye başladığı sıcaklar “derdi annem doğduğum günleri…
Bu sıcaklarla birlikte girdim, seksen beş yaşıma.
Şu yüzümde gördüğün çizgilerin,elimde tutan nasırların,her birinin derin anlamları var.
“ Kalbin var, uğraşma şu tarlayla, toprakla ,ihtiyacın mı var, doymuyor musun?” Diyorsun.
Biliyorum hastalandığımda da sana da yük oluyor, eziyet veriyorum. Ama bilir misin evlat, her toprağa bastığımda, onu avuçladığımda içimin yangınını söndürüyor, öfkemi dindirmeye çalışıyorum.
“Tarlaya niye sabah ezanla gidiyorsun, üşütüyorsun, bari günün ağarmasını bekle” diye kızıyorsun;
E kara gözlü oğul, ne olduysa bize, bu seher vakitleri oldu...
O anlar, içimin kanadığı, yüreğimin parçalandığı demlerdir. Beşikte yetimlerin feryatla ağladığı, aksakallı kocaların ah’larla inlediği demlerdir o zamanlar. Şu masmavi göklerin kızıla büründüğü, havanın barut koktuğu, gökten yağmur yerine ateş kıvılcımları yağdığı anlardır.
Eğer bir gün gafletim kuşatır da, bu vakitlerde yatacak olursam, o gün kıyametim kopmuş demektir oğul! Bilmiş ol!...
Yanıyorum oğul! yanıyorum! İçimden “hay” diye her inleyişimde kıvılcımlar saçıyorum haberin var mı?
Bu millet, zilleti bu kadar hak etmedi.
Bu millet, hiçbir zaman gaflete bu kadar esir olmadı, bu kadar şahsiyetsiz,kişiliksiz kalmadı.
Yalanlara hiç bu kadar inanmadı.
Bu adetler, bu hayat bizim değil evlat.
Bizi doğuranlar, bu günler için!
On beşinde can verip, kara toprağa girenler, bu günler için ölmedi!.
Bak evlat! başımıza ne geldi ise; bu gafletimiz yüzünden geldi.
Ne zaman ki;,küçücük bir zafer kazandık, nefsimiz azıcık dinlen dedi ; düşman bir delik açtı. Nefsimiz ne zaman ki azıcık galip geldi; büyüklendi, ardından tembellikler, tavizler girdi yuvalarımıza.
Sonra mı?
Sonrası…
İşte ahvalimiz…
Gece yarılarına kadar oturup televizyonlara hapis,sabahları öğleye kadar gaflet,…
Bereketsizlik, tembellik…
Ruhsuz,idealsiz toplum,her şeyden bir haber hasta gençlik…
Bizim adetlerimiz bize yabancılaştı. Biz kendimizi tanıyamaz olduk. Yahudi’nin huylarını huy edindik.
Peki olanlar kime oldu. Olanlar körpecik yavrularımıza oldu. Daha doğarken binbir dertle doğdular. Boyunlarında ağır borçlar, hayatın tadından, tuzundan uzak parçalanmış sevgisiz yuvalara yük hissettiler kendilerini.
Eğitimleri mi; hele onları hiç sorma! Adı eğitim diye oyalandı durdular yıllarca. Ha ,bazıları elbette okudu doktor, mühendis oldu;amma… insan olamadı evlat!
Ama mevlama şükürler olsun ki;yine de okuyup Allah diyen bebeler hürmetine,seherlerde dualar eden ak saçlı kocalar hürmetine, başımıza taş yağdırmıyor, hala mühlet veriyor
Rabbim…
Ben de o yüzden bu saatlerde kendimi dışarılara atıp, dualar ediyorum. Elimi en vefalı dost olan toprakla oyalıyom,meşgale en iyi ilaçtır diye.
Hatta bir çok zaman şu basıp geçtiğimiz toprakla söyleşiyom, dertlerimi paylaşıyom.
Bazen de altındaki tahtadan evime hazırlık yapıyom.
No’lur değme bana evlat!


İstediğini Görebilmek
Ayni kalp rahatsizligindan ayni kaderi paylasan iki yasli adam ayni odayi da paylasiyorlardi. Tek fark biri cam kenarinda biri duvar dibinde yatiyordu. Cam kenarindaki yasli adam her gun camdan bakarak arkadasina disarisini anlatirdi.

-"Bu gun deniz sakin, yine hafif ruzgar var sanirim cunku uzaktaki teknenin yelkenleri ruzgarla doluyor. Park bu sabah sakin, iki salincak dolu iki salincak bos, dunku sevgililer yine geldi, ayni yere oturup konusmaya basladilar. el ele tutustular, ne kadar da yakisiyorlar birbirlerine. Erguvan agaclari ne guzel acmis her yer mor bir renk almis, erik agaclarida beyaz cicekleriyle onlara eslik ediyor. Denizin uzerindeki martilar bu gunku yemlerini ariyorlar, ne guzel de daliyorlar suya"


Gunler boyle gecip gidiyordu ta ki cam kenarindaki yasli adam kalp krizi gecirene kadar, iste o anda duvar kenarindaki adam dusmeye bassa kurtaracakti arkadasini ama seytana uydu, bunca zamandir sadece dinleyebiliyordu, artik gorebilirdi de, iste iste bunun icin dugmeye basmadi ve hemsireyi cagirmadi. Ayni kaderi paylastigi kisiyi olume gonderdi, ama o bunu hakli bir savunma oldugunu dusunuyordu.

Ertesi gun hasta bakicilar olen yasli adamin yerine kendisini koymaya gelmislerdi. Hemen yataginin yerini degistidiler. Iste o gunlerdir bakmak istedigi manzarayi nihayet gorebilicekti. Basini kaldirdi ve bakti...
Gordugu sey simsiyah bir duvardi...

1 yorum:

Yorumlarınız benim için çok önemli.....
Lütfen;
bir :)) bile olsa yorumlarınız beni mutlu edecek..